Arapça GramerArapça Gramer Kitabı Online Fihrist

Beled Suresi İrabı Arapça Dersleri

 

سورة البلد (90)

بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

(90- BELED SÛRESİ)  Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

لاَ أُقْسِمُ بِهَذَا الْبَلَدِ {90/1} وَأَنْتَ حِلٌّ بِهَذَا الْبَلَدِ {90/2} وَوَالِدٍ وَمَا وَلَدَ {90/3}

l. 2. 3. Andolsun bu beldeye, ki sen bu beldede ikamet ediyorsun ve andolsun babaya ve (ondan meydana gelen) çocuğa,

mukim, oturan, ikamet eden

حِلٌّ

andolsun, yemin olsun ki

لاَ أُقْسِمُ

لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنْسَانَ فِي كَبَدٍ {90/4} أَيَحْسَبُ أَنْ لَنْ يَقْدِرَ عَلَيْهِ أَحَدٌ {90/5}

4. 5. Biz, insanı (yüzyüze geleceği nice) zorluklar içinde yarattık. İnsan, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

gücü yetmek, ölçüp biçmek..

قَدَرَ يَقْدِرُ قَدْراً

acı, meşakkat, ciğeri yanmak

كَبَدٌ

يَقُولُ أَهْلَكْتُ مَالاً لُبَدًا {90/6} أَيَحْسَبُ أَنْ لَمْ يَرَهُ أَحَدٌ {90/7}

6. 7. “Pek çok mal harcadım” diyor. Kimse onu görmedi mi sanıyor?

yığın, birçok

اَللُّبَدُ

harcamak, tüketmek, helâk etmek, telef etmek

أَهْلَكَ يُهْلِكُ إِهْلاَكاً

أَلَمْ نَجْعَلْ لَهُ عَيْنَيْنِ {90/8} وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِ {90/9} وَهَدَيْنَاهُ النَّجْدَيْنِ {90/10}

8. 9. 10. Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi? Ona iki yolu (doğru ve eğriyi) gösterdik .

dudak

اَلشَّفَةُ

göz, kaynak, pınar, çeşme

اَلْعَيْنُ

açık yol, yüksek yer, tepe, dağ, bayır

اَلنَّجْدُ

yol göstermek, tarif etmek, iletmek

هَدَي يَهْدِي

         

 فَلاَ اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَ {90/11} وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْعَقَبَةُ {90/12} فَكُّ رَقَبَةٍ {90/13} أَوْ إِطْعَامٌ فِي يَوْمٍ ذِي مَسْغَبَةٍ {90/14} يَتِيمًا ذَا مَقْرَبَةٍ {90/15} أَوْ مِسْكِينًا ذَا مَتْرَبَةٍ {90/16}

11 – 16. Fakat o, sarp yokuşu aşamadı. O sarp yokuş nedir bilir misin? Köle azat etmek veya açlık gününde yemek yedirmektir yakınlığı olan bir yetime veya hiçbir şeyi olmayan yoksula.

sarp yokuş

اَلْعَقَبَةُ

katlanmak, atılmak

اِقْتَحَمَ يَقْتَحِمُ

azad etmek (masdar)

فَكُّ

bildirmek

أَدْرَى يُدْرِي

açlık

مَسْغَبَةٌ

yedirmek, doyurmak, rızıklandırmak

إِطْعَامٌ (أَطْعَمَ يُطْعِمُ)

yakınlık, akrabalık

اَلْمَقْرَبَةُ

şiddetli fakirlik, yoksulluk

اَلْمَتْرَبَةُ

         

ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ {90/17}

17. Sonra imân edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve birbirlerine acımayı tavsiye edenlerden olmaktır.

 

 

birbirine tavsiye etmek

تَوَاصَى يَتَوَاصَى

أُولَئِكَ أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ {90/18} وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِنَا هُمْ أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ {90/19} عَلَيْهِمْ نَارٌ مُؤْصَدَةٌ {90/20}

18. 19. 20. İşte bunlar sağdakilerdir. Ayetlerimizi inkâr edenler ise işte onlar soldakilerdir. Onların üzerinde, (kapıları üzerlerine sımsıkı) kapatılmış bir ateş vardır.

sol tarafa mülazemet edenler, solcular

أَصْحَابُ الْمَشْأَمَةِ

sağın ashabı, sağcılar

أَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ

(ism-i mef’ûl) kapatılmış, örtülmüş

مُؤْصَدَةٌ

İlgili Makaleler