Hadis

40 HADİS ARAPÇA TÜRKÇE METİNLERİYLE

40 HADİS

اَلْإِسْلاََمُ حُسْنُ الْخُلُقِ

İslâm, güzel ahlâktır

Kenzü’l-Ummâl, 3/17, Hadis No: 5225

اَلدّ۪ينُ النَّص۪يحَةُ قُلْنَا: لِمَنْ (يَا رَسُولَ اللّٰهِ؟) قَالَ: لِلّٰهِ وَلِكِتَابِهِ وَلِرَسُولِهِ وَلِأَئِمَّةِ الْمُسْلِم۪ينَ وَعَامَّتِهِمْ

(Allah Resûlü) “Din nasihattır/samimiyettir” buyurdu. “Kime Ya Resûlullah?” diye sorduk. O da; “Allah’a, Kitabına, Peygamberine, Müslümanların yöneticilerine ve bütün müslümanlara” diye cevap verdi.

Müslim, Îman, 95

مَنْ لاَ يَرْحَمِ النَّاسَ لاَ يَرْحَمْهُ اللّٰهُ

İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez 

Müslim, Fedâil, 66; Tirmizî, Birr, 16

يَسِّرُوا وَلَا تُعَسِّرُوا، وَبَشِّرُوا وَلَا تُـنَـفِّرُوا

Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz

Buhârî, İlim, 11; Müslim, Cihâd, 6

إِنَّ مِمَّا أَدْرَكَ النَّاسُ مِنْ كَلَامِ النُّبُوَّةِ:

إِذَا لَمْ تَسْتَحِ فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ

İnsanların peygamberlerden öğrenegeldikleri sözlerden biri de; “Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” sözüdür.

Buhârî, Enbiyâ, 54; Ebu Dâvûd, Edeb, 6.

اِنَّ الدَّالَ عَلَى الْخَيْرِ كَفَاعِلِهِ

Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir 

Tirmizî, İlim, 14

لَا يُلْدَغُ اْلمُؤْمِنُ مِنْ جُحْرٍ وَاحِدٍ مَرَّتَيْنِ

Mü’min, bir yılanın deliğinden iki defa sokulmaz 

Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63.

اِتَّقِ اللّٰهَ حَيْثُمَا كُنْتَ، وَأَتْبِعِ السَّيِّـئَةَ الْحَسَنَةَ تَمْحُهَا، وَخَالِقِ النَّاسَ بِخُلُقٍ حَسَنٍ

Nerede olursan ol, Allah’a karşı gelmekten sakın; yaptığın kötülüğün arkasından bir iyilik yap ki, bu onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlakın gereğine göre davran.

Tirmizî, Birr, 55.

إِنَّ اللّٰهََ تَعَالٰى يُحِبُّ إِذَا عَمِلَ أَحَدُكُمْ عَمَلًا أَنْ يُتْقِنَهُ

Allah, sizden birinizin yaptığı işi, ameli ve görevi sağlam ve iyi yapmasından hoşnut olur.

Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, 1/275

Beyhakî, Şu’abü’l-Îman, 4/334.

اَلْإ۪يمَانُ بِضْعٌ وَسَبْعُونَ شُعْبَةً أَفْضَلُهَا، قَوْلُ لٰا إِلٰهَ إِلَّااللّٰهُ وَأَدْنَاهَا إِمَاطَةُ اْلأَذَى عَنِ الطَّر۪يقِ، وَالْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنَ الْإ۪يمَانِ

İman, yetmiş küsur derecedir. En üstünü “Lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur)” sözüdür, en düşük derecesi de rahatsız edici bir şeyi yoldan kaldırmaktır. Hayâ da imandandır.

Buhârî, Îman, 3; Müslim, Îman, 57-58

مَنْ رَأٰى مِنْكُمْ مُنْكَرًا فَلْيُغَيِّرْهُ بِيَدِهِ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِـعْ فَبِلِسَانِه،ِ فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِـعْ فَبِقَلْبِهِ، وَذٰلِكَ أَضْعَفُ الْإ۪يمَانِ

Kim kötü ve çirkin bir iş görürse, onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa, diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir.

Müslim, Îman, 78

عَيْنَانِ لَا تَمَسُّهُمَا النَّارُ: عَيْنٌ بَـكَتْ مِنْ خَشْيَةِ اللّٰهِ، وَعَيْنٌ بَاتَتْ تَحْرُسُ ف۪ى سَب۪يلِ اللّٰهِ

İki göz vardır ki, cehennem ateşi onlara dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz, bir de gecesini Allah yolunda nöbet tutarak geçiren göz.

Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 12

لَا ضَرَرَ وَلَا ضِرَارَ

Başkalarına zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur.

İbn Mâce, Ahkâm, 17; Muvatta’, Akdıye, 31

لَا يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتّٰى يُحِبَّ لِأَخ۪يهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ

Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü’min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz.

Buhârî, Îman, 7; Müslim, Îman, 71

اَلْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لَا يَظْلِمُهُ وَلَا يُسْلِمُهُ، مَنْ كَانَ ف۪ى حَاجَةِ أَخ۪يهِ، كَانَ اللّٰهُ ف۪ى حَاجَتِهِ، وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً فَرَّجَ اللّٰهُ عَنْهُ بِهَا كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ، وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِمًا سَتَرَهُ اللّٰهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mü’min) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse, Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onu(n bir kusurunu) örter.

Müslim, Birr, 58

لَا تَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتّٰى تُؤْمِنُوا، وَلَا تُؤْمِنُوا حَتّٰى تَحَابُّوا

İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız.

Müslim, Îman, 93; Tirmizî, Sıfâtu’l-Kıyâme, 56

اَلْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ

وَالْمُؤْمِنُ مَنْ أَمِنَهُ النَّاسُ عَلٰى دِمَائِهِمْ وَأَمْوَالِهِمْ

Müs­lü­man, müslüman­la­rın elin­den ve di­lin­den emin ol­du­ğu kim­se­dir. Mü’min ise, insanların canları ve malları konusunda kendisinden emin olduğu kimsedir.

Tirmizî, Îman, 12

لَا تَبَاغَضُوا وَلَا تَحَاسَدُوا وَلَا تَدَابَرُوا، وَكُونُوا عِبَادَ اللّٰهِ إِخْوَانًا، وَلَا يَحِلُّ لِمُسْلِمٍ أَنْ يَهْجُرَ أَخَاهُ فَوْقَ ثَلَاثَةِ اَيَّامٍ

Birbirinize buğuz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; ey Allah’ın kulları, kardeş olun. Bir müslümana, üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz.

Buhârî, Edeb, 57

إِنَّ الصِّدْقَ يَهْد۪ى إِلَى الْبِرِّ، وَ إِنَّ الْبِرَّ يَهْد۪ى إِلَى الْجَنَّةِ، وَإِنَّ الرَّجُلَ لَيَصْدُقُ حَتّٰى يُكْتَبَ صِدّ۪يقًا، وَ إِنَّ الْكَذِبَ يَهْد۪ى إِلَى الْفُجُورِ، وَ إِنَّ الْفُجُورَ يَهْد۪ى إِلَى النَّارِ، وَ إِنَّ الرَّجُلَ لَيَكْذِبُ حَتّٰى يُكْتَبَ كَذَّابًا

Hiç şüphe yok ki doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye sıddîk (doğru sözlü) diye yazılır. Yalancılık kötüye götürür. Kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye kezzâb (çok yalancı) diye yazılır.

Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103-104

لَا تُمَارِ أَخَاكَ، وَلَا تُمَازِحْهُ، وَلَا تَعِدْهُ مَوْعِدَةً فَتُخْلِفَهُ

(Mü’min) kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek şakalar yapma ve ona yerine getirmeyeceğin bir söz verme.

Tirmizî, Birr, 58

تَبَسُّمُكَ ف۪ى وَجْهِ أَخ۪يكَ لَكَ صَدَقَةٌ، وَأَمْرُكَ بِالْمَعْرُوفِ وَ نَهْيُكَ عَنِ الْمُنْكَرِ صَدَقَةٌ، وَإِرْشَادُكَ الرَّجُلَ ف۪ى أَرْضِ الضَّلَالِ لَكَ صَدَقَةٌ، وَبَصَرُكَ لِلرَّجُلِ الرَّدِىءِ الْبَصَرِ لَكَ صَدَقَةٌ وَإِمَاطَتُكَ الْحَجَرَ وَالشَّوْكَةَ وَالْعَظْمَ عَنِ الطَّر۪يقِ لَكَ صَدَقَةٌ

(Mü’­min) kar­de­şi­ne te­bes­süm et­men sa­da­ka­dır. İyi­li­ği em­re­dip kö­tü­lük­ten sa­kın­dır­man sa­da­ka­dır. Yo­lu­nu kay­be­den kim­se­ye yol gös­ter­men sa­da­ka­dır. Gözünden rahatsız olan bir kimseye yardımcı olman sadakadır. Yol­dan taş, di­ken, ke­mik gi­bi şey­le­ri kal­dı­rıp at­man da se­nin için sa­da­ka­dır.

Tirmizî, Birr, 36

إِنَّ اللّٰهَ لَا يَنْظُرُ إِلٰى صُوَرِكُمْ وَأَمْوَالِكُمْ وَلٰـكِنْ يَنْظُرُ إِلٰى قُلُوبِكُمْ وَأَعْمَالِكُمْ

Allah, sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. O, sadece sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.

Müslim, Birr, 34; İbn Mâce, Zühd, 9; Ahmed b. Hanbel, 3/285, 539.

رِضَى الرَّبِّ ف۪ى رِضَى الْـوَالِدِ، وَسَخَطُ الرَّبِّ ف۪ى سَخَطِ الْـوَالِدِ

Allah’ın rızası, anne ve babanın rızasındadır. Allah’ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir.

Tirmizî, Birr, 3.

ثَلَاثُ دَعَوَاتٍ يُسْتَجَابُ لَهُنَّ لَا شَكَّ ف۪يهِنَّ: دَعْوَةُ الْمَظْلُومِ، وَدَعْوَةُ الْمُسَافِرِ، وَدَعْوَةُ الْوَالِدِ لِوَلَدِهِ

Üç dua var­dır ki, bun­lar şüp­he­siz ka­bul edi­lir: Maz­lu­mun du­ası, mi­sa­fi­rin du­ası ve ba­ba­nın ev­la­dı­na ­du­ası.

İbn Mâce, Dua, 11

مَا نَحَلَ وَالِدٌ وَلَدًا مِنْ نَحْلٍ أَفْضَلَ مِنْ أَدَبٍ حَسَنٍ

Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir hediye veremez.

Tirmizî, Birr, 33.

خِيَارُكُمْ خِيَارُكُمْ لِنِسَائِهِمْ

Sizin en hayırlılarınız

hanımlarına karşı en iyi davrananlarınızdır

İbn Mâce, Nikâh, 50

لَيْسَ مِنَّا مَنْ لَمْ يَرْحَمْ صَغ۪يرَنَا وَيُوَقِّرْ كَب۪يرَنَا

Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.

Tirmizî, Birr, 15

كَافِلُ الْيَت۪يمِ لَهُ أَوْ لِغَيْرِهِ أَنَا وَ هُوَ كَهَاتَيْنِ فِى الْجَنَّةِ. (وَأَشَارَ بِالسَّبَّابَةِ وَالْوُسْطَى)

(Pey­gam­be­ri­miz, işa­ret par­ma­ğı ve or­ta par­ma­ğıy­la işa­ret ede­rek:) “Ge­rek ken­di­si­ne ve ge­rek­se başka­sı­na ait her­han­gi bir ye­ti­mi gö­rüp gö­zet­me­yi üze­ri­ne alan kim­se ile ben, cen­net­te iş­te böy­le yan­ya­na­yız” bu­yur­muş­tur.

Müslim, Zühd, 42

اِجْتَنِبُوا السَّبْعَ الْمُوبِقَاتِ: اَلشِّرْكَ بِاللّٰهِ، وَالسِّحْرُ، وَ قَتْلُ النَّفْسِ الَّتِى حَرَّمَ اللّٰهُ إِلَّا بِالْحَقِّ، وَأَكْلُ الرِّبَا، وَأَكْلُ مَالِ اْليَت۪يمِ، وَالتَّوَلَّى يَوْمَ الزَّحْفِ وَقَذْفُ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ

(İn­sa­nı) He­lâk eden şu ye­di şey­den ka­çı­nın: Al­lah’a şirk koş­mak, si­hir, Al­lah’ın ha­ram kıl­dı­ğı ca­na kıy­mak, fa­iz ye­mek, ye­tim ma­lı ye­mek, sa­vaş­tan kaç­mak, suç­suz ve na­mus­lu mü­min ka­dın­la­ra if­ti­ra­da bu­lun­mak. Buhârî, Vasâyâ, 23, Tıbb, 48; Müslim, Îman, 145

مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَلَا يُؤْذِ جَارَهُ وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَلْيُكْرِمْ ضَيْفَهُ، وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَلْيَقُلْ خَيْرًا أَوْ لِيَصْمُتْ

Al­lah’a ve ahi­ret gü­nü­ne iman eden kim­se, kom­şu­su­na ezi­yet et­me­sin. Al­lah’a ve ahi­ret gü­nü­ne iman eden kimse, mi­sa­fi­ri­ne ik­ram­da bu­lun­sun. Al­lah’a ve ahi­ret gü­nü­ne iman eden kim­se, ya ha­yır söy­le­sin ve­ya sus­sun.

Buhârî, Edeb, 31, 85

مَا زَالَ جِبْر۪يلُ يُوص۪ين۪ى بِالْجَارِ، حَتّٰى ظَنَنْتُ أَنَّهُ سَيُوَرِّثُهُ

Cebrâil, bana komşu hakkında o kadar çok tavsiyede bulundu ki; ben (Allah Teâlâ) komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim.

Buhârî, Edeb, 28; Müslim, Birr, 140-141

اَلسَّاع۪ى عَلَى الْأَرْمَلَةِ وَالْمِسْك۪ينِ كَالْمُجَاهِدِ ف۪ى سَب۪يلِ اللّٰهِ أَوِ الْقَائِمِ اللَّيْلَ الصَّائِمِ النَّهَارَ

Dul ve fakire yar­dım eden kim­se, Al­lah yo­lun­da ci­had eden ve­ya gün­düz­le­ri (na­fi­le) oruç tu­tup, ge­ce­le­ri­ni (na­fi­le) iba­det­le ge­çi­ren kim­se gi­bi­dir.

Buhârî, Nafakât, 1

كُلُّ بَن۪ى اٰدَمَ خَطَّاءٌ، وَخَيْرُ الْخَطَّائ۪ينَ التَّوَّابُونَ

Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir.

İbn Mâce, Zühd, 30

عَجَبًا لِأَمْرِ الْمُؤْمِنِ، إِنَّ أَمْرَهُ كُلَّهُ خَيْرٌ ، وَلَيْسَ ذَاكَ لِأَحَدٍ إِلَّا لِلْمُؤْمِنِ: إِنْ أَصَابَتْهُ سَرَّاءُ شَـكَرَ، فَـكَانَ خَيْرًا لَهُ، وَإِنْ أَصَابَتْهُ ضَرَّاءُ صَبَرَ، فَكَانَ خَيْرًا لَهُ

Mü’minin başka hiç kimsede bulunmayan ilginç bir hâli vardır; onun her işi hayırdır. Eğer bir genişliğe (nimete) kavuşursa, şükreder ve bu onun için bir hayır olur. Eğer bir darlığa (musibete) uğrarsa, sabreder ve bu da onun için bir hayır olur.

Müslim, Zühd, 64

مَنْ غَشَّنَا فَلَيْسَ مِنَّا

Bizi aldatan bizden değildir

Müslim, Îman, 164

لَا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ نَمَّامٌ

Söz taşıyan, (cezalarını çekmeden ya da affedilmedikçe) cennete giremez.

Müslim, Îman, 168

أَعْطُوا الْأَج۪يرَ أَجْرَهُ قَبْلَ أَنْ يَجِفَّ عَرَقُهُ

İşçiye ücretini, (alnının) teri kurumadan veriniz 

İbn Mâce, Ruhûn, 4.

مَا مِنْ مُسْلِمٍ يَغْرِسُ غَرْسًا أَوْ يَزْرَعُ زَرْعًا فَيَأْكُلُ مِنْهُ طَيْرٌ أَوْ إِنْسَانٌ أَوْ بَه۪يمَةٌ إِلَّا كَانَ لَهُ بِهِ صَدَقَةٌ

Bir müslümanın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insan, hayvan ve kuşların yedikleri şeyler, o müslüman için birer sadakadır.

Müslim, Müsâkât, 12.

إِنَّ فِى الْجَسَدِ مُضْغَةً، إِذَا صَلَحَتْ صَلَحَ الْجَسَدُ كُلُّه،ُ وَإِذَا فَسَدَتْ فَسَدَ الْجَسَدُ كُلُّهُ، أَلَا وَهِىَ الْقَلْبُ

İn­san­da bir or­gan var­dır. Eğer o sağ­lık­lı ise bü­tün vü­cut sağ­lık­lı olur; eğer o bo­zu­lur­sa bü­tün vü­cut bo­zu­lur. Dik­kat edin! O, kalp­tir.

Buhârî, Îman, 39; Müslim, Müsâkât, 107

اِتَّقُوا اللّٰهَ رَبَّـكُمْ، وَصَلُّوا خَمْسَكُمْ، وَصُومُوا شَهْرَكُمْ، وَأَدُّوا زَكَاةَ أَمْوَالِكُمْ، وَأَط۪يعُوا ذَا أَمْرِكُمْ، تَدْخُلُوا جَنَّةَ رَبِّكُمْ

Rab­bi­ni­ze karşı gel­mek­ten sa­kı­nın, beş va­kit na­ma­zı­nı­zı kı­lın, Ra­ma­zan oru­cu­nu­zu tu­tun, mal­la­rı­nı­zın ze­kâ­tı­nı ve­rin, yö­ne­ti­ci­le­ri­ni­ze ita­at edin. (Böy­le­lik­le) Rab­bi­ni­zin cen­ne­ti­ne gi­rer­si­niz.

Tirmizî, Cum’a, 82

ARAPÇA TÜRKÇE  HADİS  ARŞİVİ

Muvatta İmam Malik Hadisleri (891)

Rezin Hadisleri Arapça Türkçe (144)

Riyazus Salihin Arapça Türkçe Hadisler (125)

Sahihi Buhari Buhari Hadisleri (1961)

Sahihi Müslim Hadisleri (2116)

Süneni Ebu Davud Hadisleri (2796)

Süneni İbn Mace Hadisleri (468)

Süneni Nesai Hadisleri (1638)

Süneni Tirmizi Hadisleri (2447)

El Lulu Vel Mercan (29)