İlahiyat Haber

İlahiyat Fakültesinde Skandal

Başkanı Osman Sungur Yeken, Yüksek Lisans dersleri için gittiği Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden izlenimlerini Risale Ajans için aktardı.

İslam İlimlerinin okutulduğu fakültede “tescilli İslam düşmanı Şimon Perez”‘i övenden tutunda, Peygamber Efendimiz’e (sav) edepsizlik sayılabilecek ifadeler kullanan profesörlere varana kadar “skandal” nitelikte olaylara şahit olan Osman Sungur Yeken, öğrencilerle yaptığı görüşmelerde, bazı iman esaslarını inkar eden hocalarının olduğu ve o hocalar etkisiyle çok öğrencinin inancında problemler oluştuğu çoğunun da kafasının karıştığını ifade ettiğini söyleyerek üniversitedeki kara tabloyu gözler önüne serdi.

İşte Osman Sungur Yeken’in izlenimleri:

Söze nerden başlasam bilemediğim anlardan birindeyim. Zihnim soru işaretleriyle ve ruhum derin bir teessür bir kaygıyla çırpınıyor…

Bir Müslüman olarak ciddi manada canımı sıkan birşeyden bahsedeceğim size. İsim vermeyeceğim çünkü onlardan sayıca çok olduğunu öğrendim maalesef. Karşılaştığım ve mason olup olmadığını anlamakta zorlandığım birinden bahsedeceğim: HEM DE İLAHİYATTA 

-Şimon Perez’e övgü-

Ankara Üniversitesi İlahiyat’ta Yüksek Lisans yapıyorum. Bu yazıyı yazdığım gün kayıtlı olmadığım bir derse iştirak ettim. Derse başlar başlamaz –dakka bir gol bir derler ya!- dersin hocası profesyonel bir İslam düşmanı ve Müslümanlarca “Müslüman katili” olarak ifade edilen İsrail’in 9.cumhurbaşkanı Şimon Peres’i överek lafa girdi! “Çok etkilendiğim bir filozofik yönü olan enteresan bir adam” demesin mi?

Adeta başımdan aşağı kaynar sular döküldü! Bu sözleri ifade eden adam binlerce gence İslam’ı anlatan bir profesör! Birinci lokmayı yutamamışken bir ikincisi geldi: “Ehli sünnet kendini sorgulamayı öğrenmeli. Elimden gelse Peygambere aklın önemiyle ilgili bir sözü bugün söyletmek isterdim. Maalesef Kant’tan alıntı yapınca kimse kale almıyor!”

-Efendimiz’e hakaret-

Aman ya Rabbi! Resmen denilen hali yaşadım. Bir ilahiyat profesörü acaba edeb nedir bilmez de hayasızca Peygambere (sav) bir sözü unutmuş veya gerekli önemi gösterememiş vurgusu yapacak edepsizliği nasıl gösterir? Derdi ise beyefendi söyleyince kimse dinlemiyor ama Peygamber söyleyince sorgulamadan inanıyor kabul ediyorlarmış.

-İlahiyat Fakültesi’nde Şia avukatları-

Kendini Şia’nın avukatı olduğunu itiraf eden hoca kusmaya devam ediyordu: “Zaten Nakşibendi ve Geylani oluşumları da hep kendini bu şekilde Peygambere dayandırmaya çalışır. Yada Said Nursi kitabında ‘bana yazdırıldı’ gibi ilginç laflar etmiş. Hapiste Geylani gelmiş de ona Leduni ilim öğretmiş falan filan.. Nur suresinden ayetler yazdığı Risale-i Nurlara işaret ediyormuş gibi ifadeler. Bunlar hep elindekini kuvvetlendirmek için yapılır. Ya kendilerine tarih inşa ederler yada temellendirirler. Sanki Nur suresi indiğinde Risale-i Nurlar mı vardı!” 

Hezeyanlara devam ediyor, tek tük gelen itirazları ise cerbezeyle dağıtıyordu: “Siz aklı iptal ettikçe adeta Kurana hakaret ediyorsunuz. Kendinize hakaret ediyorsunuz. Kuran’ı anlaşılmaz kılmayın. Herkes anlasın diye inmiş. Ben anlamam falanın aklına ihtiyacım var demek yanlıştır.”

-Mezhepler dinleştiriliyormuş-

“Mezheplerin sonradan beşer eliyle çıkmış olduğunu unutuyoruz. Onları dinleştiriyoruz. Hep tarih boyu kan dökülmüş bu yüzden. Biz hak mezhep vs diyerek hata ediyoruz.” 

Konuştukça düzeltilmeyecek hal aldı. Kendi ifadesine göre çok satan bir kesimin gazetede -ki inançlı kesimin aleyhtarı olan bir gazetede- yazıları yayınlanıyormuş ara sıra. Öğrencilere sordum; çok daha beter, bazı iman esaslarını inkar eden hocalarının olduğu ve o hocalar etkisiyle çok öğrencinin inancında problemler oluştuğu çoğunun da kafasının karıştığını ifade ettiler. 

Konuşmak için izin istediğim halde müsaade etmeyip daha sonraki bir zaman odama gel orda konuş demesiyle sınıfa duyurmak nasip olmadı. Ama öğrendiğim olumsuz bir tablo, twitter’da ifade ettiğim andan beri Türkiye’nin her tarafından mesajlar alıyorum. Maalesef çok yerde “ulema-i su” tabir edilen sapkın fikirde hocalar zayıfların imanını tahrip ediyorlar. 

Bediüzzaman’ın yazdırıldı ifadesi haktır, zaten herşey Allah’ın dilemesiyle olur, o ise bir edep insanı.. Bu yüksek kalitedeki eseri kendi şahsına bağlamak istemiyor. Allah’ın ikramıdır diyor. Ben yazarı değilim bana ikram edildi demesi çok ince bir güzelliktir. Diğer husus ise “yaş ve kuru herşey Kuranda vardır” sırrıyla Hz.Ali’nin “atımı kaybetsem Kur’anda yerini bulurum” ifadesiyle anlaşılır. Herşey Kur’anda mevcutken böyle dehşetli bir zulme inkarcılığa siper olup milyonların imanına vesile olan bir eser bir mücadele nasıl olmaz? Hem bu ayet bu mealde demiyor, çok yere işaret eden ayet buna da işaret ediyor diyor… gerçi hoca da bunları biliyor ama belli ki DERDİ BAŞKA!

Kaynak Risale Ajans

İlgili Makaleler