Peygamberler Tarihi İ.Yiğit

HZ. EYYÛB (A.S.) HAYATI

ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM1

 

HZ. EYYÛB (A.S.) 1

 

A. Soyu, Zamanı Ve Ülkesi 1

 

B. Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Eyyûb (A.S.) Hakkında Verilen Bilgiler. 1

 

C. Üstün Sabır Sahibi Güzel Bir Kul 3

 

D. Şeytanın Vesvesesi 3

 

E. Şifa Bulması 4

 

F. Kendisine Yeniden Çocuk Ve Mal Verilmesi 4

 

G. Yüz Değnek Meselesi 5

 

H. Kitab-ı Mukaddes’te Hz. Eyyûb (A.S.) 5

 

I. Evladı 7

 

 

 

 

 

 

 

ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM

 

 

 

HZ. EYYÛB (A.S.)

 

 

 

A. Soyu, Zamanı Ve Ülkesi

 

 

 

Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Eyyûb (a.s.)’dan dört yerde bahse­dilmiş ve hakkında çok az bilgi verilmiştir, onun hakkındaki bu bilgiler, peygamber olarak görevlendirilmesi, üstün ahlâkı, ağır bir hastalığa yakalanması ve Cenab-ı Hakk’ın lütfuyla bu hasta­lıktan kurtulmasıyla sınırlıdır. Konunun akışı içinde aktaraca­ğımız bu âyetlerde, onun soyu, ne zaman ve hangi ülkede yaşa­dığı veya görevi sırasında nelerle karşılaştığı hususlarında bilgi bulunmamaktadır. Buna karşılık, kısas-ı enbiyâ, tarih ve tefsir kaynaklarında, Hz. Eyyûb (a.s.)’m soyu ve yaşadığı zaman hak­kında farklı rivayetler aktarılmıştır. İbn İshak’ın aktardığı bir rivayete göre, Hz. Eyyûb (a.s.), Hz. Yakub (a.s.)’m Rumların atası olan oğlu Ays evlâdın d andır ve soy kütüğü şöyledir: Eyyûb b. Âmûs b. Râzic (veya Ruil) b. Ays. Annesi ise Hz. Lût (a.s.) so-yundandır. Hanımı da, Efrâhim b. Yusufun kızıdır. Diğer bir rivayete göre, Hz. Eyyûb (a.s.)’m babası, Hz. İbrahim (a.s.)’m Nemrut tarafından ateşe atılması esnasında iman edip onunla birlikte hicret edenlerden biri, annesi Hz. Lût (a.s.)’m; hanımı ise Hz. Yakub (a.s.)’m kızıdır. Taberî ve İbnül-Esir, birinci rivayeti tercih etmekle birlikte, Hz. Eyyûb (a.s.)’m hal tercümesini, Hz. Yusuf (a.s.)’dan önce vermişlerdir. Hz. Eyyûb (a.s.)’m, Hz. Yakub (a.s.) zamanı nebilerinden olduğunu bildiren ikinci rivayeti buna gerekçe göstermişlerdir.[1] Onun Hz. Dâvud (a.s.) ve Hz. Süleyman (a.s.) zamanında yaşayan Arap asıllı bir nebî olduğunu ileri sü­renler de çıkmıştır. Mevdûdî, Ahd-i Atik’teki Eyyûb kitabından daha güvenilir olarak nitelediği İşâyâ ve Hezeikel kitaplarına istinaden Hz. Eyyûb (a.s.)’ın M.Ö. 9. yüzyıl veya daha önce ya­şadığı görüşünü benimsemiştir.[2] 

 

 

 

B. Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Eyyûb (A.S.) Hakkında Verilen Bilgiler

 

 

 

Az önce geçtiği gibi, Kur’ân dört yerde Hz. Eyyûb (a.s.)’dan bahsetmiştir. Bunlardan birincisi olan Nisa sûresinin 163. âye­tinde Allah Teâlâ, Rasülullah (s.a.v.)’e hitaben ona gönderdiği gibi, diğer bütün peygamberlere de vahiy gönderdiğini bildirerek Onlardan bâzılarının isimlerini vermektedir. Hz. Eyyûb (a.s.) da bunların arasındadır:

 

“(Ey peygamber) Biz, Nuh’a ve ondan sonraki bütün pey­gamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Tıpkı İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyüb’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a vahyettiğimiz ve Davud’a Zebur’u verdi­ğimiz gibi.”

 

En’am sûresinin 84. âyetinde ise, yine bâzı peygamberlerin İsimleri sayılmakta, onların hidâyete ulaştırıldıkları ve yaptıkları iyi işler karşılığında ödüllendirildikieri bildirilmektedir.

 

“Bundan başka ona (İbrahim’e) İshak ve Yakub’u ihsan ettik ve her birini hidâyete erdirdik. Nuh’u da daha önce hidâyete er­dirmiştik. Onun soyundan Davud’u, Süleyman’ı, Eyyûb’u, Yu­suf u, Musa’yı, Harun’u da. İşte iyi işler yapanları böyle mükafat­landırırız. “

 

Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Eyyûb (a.s.)’m İsminin üçüncü defa zikredildiği Enbiya sûresinde Cenab-ı Hak, bâzı peygamberlerine verdiği imkânlar ve onlara yaptığı yardımlardan bahsederken, Hz. Eyyûb (a.s.)’in yakalanmış olduğu hastalıktan kurtulmak için yaptığı duaya da işaret etmiş ve onun bu duasını kabul etti­ğini, ona şifa ile birlikte yeniden evlât ve bol miktarda mal verdi­ğini açıklamıştır. Ayrıca onun bu durumunu, musibetlere mâruz kalan mü’minlerin, bu belâların giderilmesini Allah’tan istemele­ri ve ihlâsla O’na sığınmaları hususunda örnek göstermiştir:

 

“Eyyûb’u da hatırla! O, bir zaman rabbine, ‘Doğrusu ben bir hastalığa yakalandım. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin, bana merhamet et!’ diye duâ etmişti. Bunun üzerine duasını ka­bul ettik ve onu yakalandığı dertten kurtardık. Ayrıca katımızdan bir rahmet ve bize kulluk edenlere bir ders olmak üzere, ona aile fertlerini ve onlarla birlikte bir o kadarım daha verdik.’[3]

 

Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Eyyûb (a.s.)’dan son kez bahsedilen Sâd süresindeki âyetlerde de onun hastalığı ve Allah’ın lütfuyla şifa bulması hakkında bilgi verilmiştir. Burada, önceki bilgilere ilâve olarak, onun yakalandığı dertten nasıl kurtulduğuna, ma­lına mülküne yeniden kavuştuğuna, engin sabrına ve hammıyla ilgili bir duruma işaret edilmiş; ayrıca onun Allah’a yönelen çok güzel bir kul olduğu belirtilmiştir:

 

“Ey Muhammedi Kulumuz Eyyûb’u hatırla! Hani bir zaman O, Rabbine, ‘Gerçekten şeytan bana meşakkat ve ıztırap dokun­durdu!’ diye nida etmişti, ona, ‘Ayağım yere vur! İşte sana, yıka­nılacak ve içilecek soğuk bir su!’ dedik. Nezdimizden bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere biz, ona aile fertlerini ve önceki mal-mülkünü bahşettik, bir o kadar da artırdık. Biz, Eyyûb’a, ‘Eline bir demet sap alıp onunla hanımına vur, yeminini bozma!’ demiştik. Gerçekten biz, onu sabırlı bulmuştuk. O, ne gü­zel kuldu! Daima Allah’a yönelirdi.”[4]

 

Kur’ân-ı Kerim’in Hz. Eyyûb (a.s.) hakkında verdiği bilgiler, bunlardan ibarettir. Görüldüğü gibi, orada onun peygamber ol­duğunun bildirilmesi ve güzel ahlakı yanında sâdece hastalığı ve Cenab-ı Hakk’ın lütfuyla bu hastalıktan kurtuluşundan söz e-dilmiştir. Bu hastalığından bahsedilirken de, duyduğu rahatsız­lık, bu rahatsızlığı yüzünden yaşadığı acıyı şeytana nispet etme­si, Yüce Allah’ın emrine uyarak hastalıktan şifa bulma şekli, yeniden mal mülk ve evlâda kavuşması, hastalığı sırasındaki bir yemini ve bu yeminini yerine getirmesiyle ilgili tavsiyeye yer ve­rilmiştir. Dolayısıyla Kur’ân-ı Kerim’de, onun hastalığının sebebi, ne tür bir hastalık olduğu ve safhaları hakkında bilgi yoktur. Tevrat ve diğer kaynaklarda anlatılanları bir tarafa bırakıp, sâ­dece âyetlerdeki bilgileri esas aldığımız takdirde, onun bu hasta­lığının, diğer peygamberlerin tâbi tutulduğu imtihanlar cinsin­den, derecesinin yükseltilmesine vesile kılman bir imtihan oldu­ğu anlaşılmaktadır. Hz. Eyyûb (a.s.), büyük bir sabır göstererek bu imtihanı başarıyla tamamlamıştır. Şimdi onun hastalığıyla ilgili olarak sâdece Kur’ân’da işaret edilen hususları ve bu konu­larda yapılan açıklamaları vermek istiyoruz: [5]

 

 

 

C. Üstün Sabır Sahibi Güzel Bir Kul

 

 

 

Allah Teâlâ, mealini aktardığımız son âyette, hastalığı sıra­sında gösterdiği fevkalâde sabrı ve tevekkülü dolayısıyla Hz. Eyyûb (a.s.) hakkında şöyle buyurmuştur:

 

“Gerçekten biz, onu sabırlı bulmuştuk. O, ne güzel kuldu! Daima Allah’a yönelirdi.”

 

Kavmine peygamber olarak görevlendirilen Hz. Eyyûb (a.s.), tefsirlerde ve diğer kaynaklarda anlatıldığına göre büyük bir zen­gindi. Geniş topraklar, bağlar, bahçeler ve kalabalık sürüler sahibiydi. Son derece sağlıklı bir bünyeye sahip olup çok sayıda çocuğu vardı. Ömrünün bolluk ve sağlık içinde geçirdiği yılların­da, varlıklı ve sağlıklı bir kulun yapabileceği en güzel kulluk şek­lini göstermişti. Son derece muttaki, Allah’ın verdiği nimetlere şükreden ve muhtaçlara yardımcı olan bir kul olmuştu. Dünya malı hiçbir şekilde onu tuzağına düşürememişti. Bunlarla alâka­lı olmalı ki, Yüce Allah, onu kendisine bol bol verdiği bu nimet­lerle, çocuklarının çokluğu ve bedeninin sıhhatiyle imtihan et­mek istedi. Onu malını mülkünü ve ardından yakınlarını elinden almakla imtihan etti. Bütün mal varlığını ve çocuklarını kaybe­den Hz. Eyyûb (a.s.), aynı zamanda ağır bir hastalığa yakalandı. Bu durumda ise o, hasta ve muhtaç sâlih kullar için örnek bir hayat yaşadı. Başına gelen bu sıkıntılara karşı sabır zırhına bü­rünerek Allah’a hamdine ve yoğun ibâdetine devam etti. Asla kırgınlık göstermedi, büyük bir tevekkülle Allah’tan gelen her şeye razı olduğunu gösterebilmek için elinden geleni yaptı. Bol­luk zamanında olduğu gibi, darlık hallerinde nasıl olunması ge­rektiği hususunda sâlih kullar için güzel bir örnek oldu. Hatta neticede, Allah Teâlâ tarafından “sabırlı, güzel bir kul olarak tanı­tılma” yanında, sabırlı kişiler hakkında en önemli örnek hâline geldi. Rivayete göre sâliha bir hatun olan hanımı da, bollukta ve darlıkta ondan farksızdı. Nimetlere şükretmesini bilen bu bahti­yar kadın, sıkıntı ve ağır hastalık günlerinde, kocasını terk et­medi, onu yalnız bırakmamak için elinden geleni yaptı ve her türlü hizmetini yürütmeye çalıştı. [6]

 

 

 

D. Şeytanın Vesvesesi

 

 

 

Müfessirler, son âyette, Hz. Eyyûb (a.s.)’ın hastalığı sıra­sında duyduğu meşakkat ve acıyı, şeytana nispet etmesinin yan­lış anlaşılabileceğini düşünerek, bu işin hakikatini şöyle açıkla­mışlardır; Hz. Eyyûb (a.s.), “Gerçekten şeytan bana meşakkat ve ıztırap dokundurdu!” derken, şeytanın insanlar üzerinde hastalık ve sıkıntı meydana getirdiğini veya onun böyle bir güce sahip olduğunu kastetmemiştir. Zâten şeytanın böyle bir gücü de yok­tur. Çünkü böyle bir güce sahip olması durumunda insanların onun kötülüklerinden kurtulmaları mümkün olamazdı. Şeytanın insanlar üzerindeki yetkisi, vesvese vermek suretiyle onları etki­lemesinden ibarettir. Hz. Eyyûb (a.s.)’m kastettiği de işte bu ves­vesedir. Şeytanın Hz. Eyyûb (a.s.)’a verdiği vesvesenin keyfiyeti hakkında ise farklı açıklamalar yapılmıştır. Bu hususta söyle­nenler özetle şöyledir:

 

Hz. Eyyûb (a.s.)’ın hastalığı şiddetlenince, ona gelen şey­tan, önceden sahip olduğu nimetleri ve o andaki hastalığını ha­tırlatarak, onu rahatsız etmeye çalışırdı. Veya vesvese suretiyle gelir, sıhhat bulamayacağından bahsederek onun zihnini karıştı­rırdı. Yahut eşine, “kocan bana itaat ederse, hastalığını gideri­rim” der, bunun üzerine eşi, şeytanın sözlerini aktararak Eyyûb’ u rahatsız ederdi. Bu yollardan hangisiyle olursa olsun, onun vesvesesi kendisini rahatsız ettiğinden, Hz. Eyyûb (a.s.), onun şerrinden kurtulmak için Allah’a duâ etmiştir. Bu hususta Mevdûdî, şöyle demektedir:

 

“Hz. Eyyûb (a.s.), ‘Gerçekten şeytan bana meşakkat ve ıztırap dokundurdu!’ ifadesiyle, şeytanın bir musibet ve hastalık verme gibi bir güce sahip olduğunu söylemek istememiştir. Zîrâ Hz. Eyyûb (a.s.), şiddetli bir hastalığa yakalanması, tüm servetini ve evlâdını kaybetmesi ve tüm yakınlarının kendisinden yüz çevirmesinden ziyâde, şeytanın vesvese yoluyla kendisine eziyet etmesinden yakınıyordu. O, ‘Şeytan bana vesvese vererek me’ yus olmamı istiyor, beni nankör olmaya sevk ediyor ve sabn terk etmem için elinden geleni yapıyor.’ demek istiyordu.”[7] 

 

 

 

E. Şifa Bulması

 

 

 

Kur’ân-ı Kerim’de açıklanan diğer bir husus, Hz. Eyyûb (a.s.)’ın şifa bulmak için yaptığı duânm Allah Teâlâ tarafından kabul edilmesi ve hastalıktan kurtulması için ne yapması gerek­tiğinin bildirilmesidir. Cenab-ı Hak, ona “Ayağını yere vur! îşte sana, yıkanılacak ve içilecek soğuk bir su!” buyurarak hastalı­ğından nasıl kurtulacağını açıklamış, bunun üzerine ayağını yere vurduğunda, oradan soğuk bir su fışkırmış ve Hz. Eyyûb (a.s.), o sudan içip ardından banyo yapınca şifa bulmuştur.

 

Hz. Eyyûb (a.s.)’m hastalığı, Enes b. Mâlik’ten nakledilen bir hadise göre 18 yıl devam etmiştir.[8] Bu hastalığın 7 veya 3 yıl sürdüğünü bildiren rivayetler de vardır. Bir hadiste de Hz. Ey­yûb (a.s.)’ın bu hastalığa bir Çarşamba günü yakalandığı ve bir Salı günü kurtulduğu belirtilmiştir.[9] 

 

 

 

F. Kendisine Yeniden Çocuk Ve Mal Verilmesi

 

 

 

Kur’ân-ı Kerim, Allah Teâlâ’nm, duasını kabul ederek sağ­lığına tekrar kavuşturduğu Hz. Eyyûb (a.s.)’a, önceden olduğu gibi, çok sayıda çocuk ve büyük bir servet bahşettiğini, hatta önceki servetini ikiye katladığını da haber vermiştir:

 

“Nezdimizden bir rahmet ve atol sahiplerine bir öğüt olmak üzere biz, ona aile fertlerim ve önceki mal-mülkünü bahşettik, bir o kadar da artırdık”

 

“Bunun üzerine duasını kabul ettik ve onu yakalandığı dert­ten kurtardık. Aynca katımızdan bir rahmet ve bize kulluk, edenle­re bir ders olmak üzere, ona aile fertlerine ve onlarla birlikte bir o kadarına daha yerdik.”

 

Rasülullah (s.a.v.) ona bahşedilen nimetlerle ilgili olarak şöyle buyurmuştur;

 

“Eyyûb peygamber bir gün çıplak olarak yıkanırken, üzerine altın çekirgeler düşmeye başladı. Eyyûb, onları toplayıp elbisesi­nin içine doldurmaya başlayınca, Cenab-ı Mevlâ, ‘Ya Eyyûb! Ben seni bu gördüklerine dönüp bakmayacak kadar zengin kılmadım mı?’ diye seslendi. Eyyûb ise, ‘Evet, izzetine yemin ederim ki, be­ni çok zengin kıldın; fakat ben senin lütfettiğin bereketten müs­tağni olamam.’ dedi.![10]

 

Rivayete göre Hz. Eyyûb (a.s.) hastalanmadan önce yetmiş, sıhhatine kavuştuktan sonra da yetmiş yıl yaşamıştır. Ancak onun bütün ömrünün 93 yıl olduğu da söylenir. [11]

 

 

 

G. Yüz Değnek Meselesi

 

 

 

Âyetteki “Biz, Eyyûb’a, eline bir demet sap alıp onunla ha­nımına vur, yeminini bozma!’ demiştik.” ibaresiyle işaret edilen hususa gelince, Fahreddin Râzî ve Beyzâvî’nin naklettiklerine göre, hastalığı günlerinde, eşi bir ihtiyaç için gittiğinde geç gel­miş, bu duruma öfkelenen Hz. Eyyûb (a.s.), “Hastalığımdan kurtulursam sana yüz değnek vurayım!” diye yemin etmişti. Cenab-i Hak, onun yeminini yerine getirmesi için bir kolaylık gösterdi. Çöplerden bir demet yaparak bir defa vurmasıyla yemininin ye­rine geleceğini bildirdi.[12]

 

Başka bir rivayete göre ise, hastalığı arttığında hanımı, “Sen duası makbul bir adamsın, dua et de Allah şifanı versin!” deyince, “Biz yetmiş yıl nimetler içinde yüzdük, yetmiş yü da belâ ve sıkıntıya sabredelim! Allah bana şifa verirse sana yüz sopa vuracağım.” diye yemin etmiştir. Elmalılı, bu konu hakkında şöy-le demiştir:

 

“Deniliyor ki, Hz. Eyyûb (a.s.}, bir hâdise dolayısıyla eşine yüz değnek vurmaya yemin etmişti. Böylece bir demet yaparak vurmakla yeminin yerine geleceği kendisine ruhsat olarak göste­rilmiş, seri ceza ve yeminlerde bu “Eyyûb ruhsatı” adıyla bakî kalmıştır. Âyette ne demeti olduğu açıkça belirtilmediği için, da­ha geniş mânâlara ihtimali vardır. Bizim kanaatimizce bu emir, yalnız o ruhsatı göstermekle kalmıyor, eli altında bir cemâat ku­rulması gerektiğini de anlatmış bulunuyor.”[13]

 

Derveze, Hz. Eyyûb (a.s.)’a verilen bu ruhsatı, Allah’ın kul­lan için, tehlike, zarar ve günâha düşürecek problemlerden kur­tulmaları hususunda meşru vesilelere tevessül edilmesine izin verdiğine delil olarak değerlendirmekte ve bunun Kur’ân’m tek­rarlarla prensip haline getirdiği bir kaide olduğunu söyleyerek çeşitli örnekler vermektedir.[14] Hz. Eyyûb (a.s.)’a tanınan ve Al­lah’ın onun vefakar eşine büyük bir lütfü kabul edilen bu uygu­lama, fukâha arasında çeşitli görüşlere mesned olmuştur.[15]

 

 

 

H. Kitab-ı Mukaddes’te Hz. Eyyûb (A.S.)

 

 

 

Kur’ân-ı Kerim’de Hz. Eyyûb (a.s.) hakkında verilen bilgiler yukarıda aktardıklarımızdan ibarettir. Bu bilgilerin dışında onun milleti, mensup olduğu aile, yaşadığı dönem, hayatı ve bilhassa meşhur hastalığı ile ilgili olarak diğer kitaplarda pek çok şey söylenmiştir. Bu bilgilerin ekserisinin kaynağı Tevrat veya Ehl-i Kitab’m elinde bulunan diğer bâzı kitaplardır. Onun yakalandığı şiddetli hastalık ve hastalığı esnasındaki durumu hakkında söy­lenenlerin ekseriyetinin uydurma olduğu açıktır. Onun hakkın­daki bu bilgileri özet olarak vermek ve bilhassa uydurma olduğu bilinen rivayetlere işaret etmek istiyoruz.

 

Ahd-i Atik, Hz. Eyyûb (a.s.)’m başından geçenleri tafsilatıy­la anlatmaktadır. Burada onun Edom diyarının bir bölgesi olan ve Ölüdeniz’in güneydoğusunda yer aldığı söylenen veya Celîle gölünün kuzeydoğusundaki Haranla aynı yer olduğu ileri sürü­len Uts bölgesinde yaşadığı bildirilmektedir. Kendi adını taşıyan kitapta anlatıldığına göre, o, yedi oğul ve üç kız babasıdır; bin­lerce koyunu ve devesi, pek çok kölesi vardır. Şark’taki insanla­rın en büyüğüdür. Bütün bunlarla birlikte son derece kâmil bir insandır, Allah’tan hakkıyla korkar ve bütün kötülüklerden kaçı­nır. Bir defasında Rab, onun bu durumunu şeytana hatırlatınca, onu kıskanan şeytan, onun Allah’tan korkusunun, malının elin­den alınma endişesinden kaynaklandığını söyler. Bunun üzerine Allah, Hz. Eyyûb’u denemek için şeytana onun malını mülkünü tahrip imkânı verir. Şeytan, onun çocuklarını Öldürür ve bütün mallarını tahrip eder. Ancak Eyyûb, şeytanı yanıltmıştır. Bütün bu sıkıntıları büyük bir tevekkül ile karşılar, Allah’ın hükmüne teslim olarak, hamd ve şükrünü devam ettirir.[16]

 

Hz. Eyyûb (a.s.)’m peşini bırakmayan şeytan, bu defa Al­lah’tan onun ağır bir hastalıkla denenmesi için izin alır. Neticede onun bütün vücudu çıbanlarla kaplanır. Çıbanları kazımak için bir çömlek parçası alır ve küller içinde oturur. Onun bu duru­muna üzülen karısı, “Allah’a lanet et de öl!” der. Eyyüb, bütün bunlara rağmen, hastalığının ilk günlerinde büyük bir sabır Ör­neği sergiler ve önceden olduğu gibi şükrüne devam eder. Ancak hastalık uzayınca yakınmaya başlar ve bu yakınmalar giderek isyana ve doğduğu güne lanet yağdırmaya dönüşür. Bunun bü­yük bir haksızlık olduğunu söyler.[17] Allah’ın bu isyanı sebebiyle kendisini kınamasına kadar isyan ve şikayetlerini devam ettirir. İşte o zaman pişman olup isyanına tevbe eder. Onu bağışlayan Allah, hastalıktan kurtarır, önceki çocukları sayısınca çocuk ve önceki servetinin iki katı da mal verir. Hz. Eyyûb (a.s.) bu musi­betten sonra 140 yıl daha yaşar.[18]

 

Görüldüğü gibi, Kur’ân’da tanıtılan Eyyûb ile Kitab-ı Mu-kaddes’te tanıtılan Eyyûb arasında önemli bir fark vardır. Kur’ân geçtiği gibi, onu, Allah’a kulluk hususunda mükemmel bir ör­nek, sabır ve metanet âbidesi bir şahsiyet olarak takdim eder. Ancak Kitab-ı Mukaddes’in Eyyûb kitabında tanıtılan Eyyûb, sabırdan ziyâde sabırsızlığı ve sonuçta isyanıyla dikkat çeker. Gerçi bu kitabın ilk bölümündeki Eyyûb, Kur’ân’m tanıttığı Ey-yûb’a benzer. O, Allah’tan korkan mükemmel bir insandır. An­cak daha sonraki bölümlerde, açık bir isyankârdır. Kitabın bu iki bölümündeki çelişki, bu kitabın tahrif edildiğinin, dolayısıyla oradaki bilgilerin önemli bir kısmının Allah sözü olmayıp insan­lar tarafından uydurulup ona isnâd edildiğinin açık bir delilidir.

 

Diğer taraftan, Hz. Eyyûb (a.s.)’m hastalığı, Tevrat’taki ri­vayetlerde insanların kendisinden nefretini gerektiren bir hasta­lık şeklinde anlatılmıştır, Kısas-ı enbiyâ, tarih ve tefsir kitapla­rında geçen bu yöndeki malûmat da, tamamen İsrâilî kaynak­lardan    alınmış    bulunmaktadır.[19]   Onun    hastalığı   hakkında Kur’ân-ı Kerim ve güvenilir hadis kaynaklarında bulunmayan bu tür rivayetlerin önemli kısmının sonradan uydurulduğu açıktır. Çünkü peygamberler, kendilerinden nefrete ve uzaklaşmaya yol açacak, insanları tiksindiren her türlü hastalık ve noksanlıklar­dan korunmuşlardır.[20] Bu korunmuşluk, yürüttükleri önemli görevin zarurî bir şartıdır. Daveti yürütecek kişilerin halk ile birlikte olmasını ve onları doğru yola çağırmasını engelleyen, insanları onlardan uzaklaştıran bu durumlar, peygamberlik hikmetine aykırı görülmüştür. Bu konuyu giriş bölümünde ele aldığımız için burada hatırlatmakla yetiniyoruz.[21] 

 

 

 

I. Evladı

 

 

 

Bâzı tarihçiler, çok sayıda çocuk sahibi olduğu bildirilen Hz. Eyyüb (a.s.)’m haklarında bilgi olan iki oğlundan bahseder­ler. Bunlardan biri, Havmel, diğeri ise, kendisinden sonra pey­gamber olarak görevlendirildiği belirtilen ve “Zülkifl” olarak isim­lendirilen Bişr’dir. Hayatını Anadolu veya Şam’da geçiren Bişr (a.s.), 75 veya 95 yaşında ölmüştür.[22] 

 

 

 

 

 



[1] Bu rivayetler İçin bkz. Taberî, Tarih, I, 165-167; İbnül-Esir, I, 128-135; İbn Kesir, Kasasu’l-enbiyû, I, 311.

 

[2] Tefhim, III, 325.

 

Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 358.

 

[3] Enbiya süresi, 21/83-84.

 

[4] Sâd sûresi, 38/41-44.

 

[5] Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 359-361.

 

[6] Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 361-362.

 

[7] Tefhim, V,79.

 

Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 362-363.

 

[8] İbn Kesir, el-Bidâye, I, 223.

 

[9] Ibn Mâce, Tıb, 22.

 

Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 365.

 

[10] Buhâri, Gusül, 20, Enbiyâ, 20, Tevhid, 35; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 243, 314, 490.

 

[11] Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 363-364.

 

[12] M. Vehbi, HüldsatÜ’l-beyân, XII, 4806.

 

[13] Hak Dini, VI, 473.

 

[14] Tefsir, I, 397.

 

[15] Bu hususta bkz. Mevdûdi, Tefhim, V, 80-81.

 

Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 364-365.

 

[16] Eyyûb, 1/6-22.

 

[17] Eyyûb, 3/1-26.

 

[18] Eyyûb, 42/1-17.

 

[19] Harman, “Eyyûb”, Dİ A, XII, 17.

 

Hz. Eyyûb (a.s.)’ın hastalığı hakkında, İsrâilî kaynaklardan aktarılmış olan bu rivayetlerden birinde anlatıldığına göre, şeytan Hz. Eyyûb (a.s.)’m zikrini ve bu sı­rada melâike-i kiramın ona iştirakini kıskanır. Allah’tan, Eyyûb’u dininden dön­dürmek için kendisini ona musallat kılmasını ister. Ancak Allah, sadece malına musallat olmasına izin verir. Bunun üzerine İblis, ifritlerden şürekâsını toplaya­rak, Hz. Eyyûb (a.s.)’ın Dimaşk mülhakatından Beseniyye arazisindeki mal ve mülkünü tahrip kararı alır. Arazileri tahrip edilen ve kalabalık sürülerini kaybe­den Eyyûb, buna aldırmadan Allah’a hamdine, O’na ihlâs ile ibâdetine ve şükrü­ne devam eder ve başına gelen bu musibete sabırla karşı koyar. Bunu gören şeytan, onun evlâdına musallat olmak ister. Cenab-i Hak, bu defa evlâdına musallat olmasına izin verir; neticede Eyyûb evlâtlarının tamamını kaybeder. Bu ikinci bü-

 

yük felâkete rağmen Eyyûb’un sabır ve tevekkülden ayrılmadığını, ibâdet, zikir ve şükrüne devam ettiğini gören İblis, üçüncü olarak, Eyyûb’un cesedine musallat olma iznini alır. Secde halinde bulunduğu sırada ona üfler ve hasta olmasına ve­sile olur. Ağır bir şekilde hastalanan Eyyûb’un vücudunu kurtlar kaplar. Kokusu alır götürür, tahammül edilemez bir hal alır. Sonunda halk, onu şehrin dışındaki bir mezbeleliğe atar. Hanımı dışında kimse ona yaklaşmaz. Hz. Eyyûb (a.s.] 7 yıl orada kalır.

 

Başka bir rivayete göre, Hz. Eyyûb (a.s.j bir koyun keser; ancak komşusuna ikramda bulunmaz. Komşusunun hâlini düşünmemekle işlediği bu hata yüzün

 

den ağır bir derde mübtelâ kılınır. Diğer bir rivayete göre, büyük bir sermaye sa­hibi olan Hz. Eyyûb (a.s.), kâfir bir ülkenin yakınında olduğu halde, o ülke üzeri­ne cihada çıkmamış, bu yüzden derde duçar olmuştur.

 

Bir diğer rivayette ise başka bir sebep zikredilir: Şam bölgesinde başgösteren kıtlık üzerine, Hz. Eyyûb (a.s.), zulmüyle meşhur olan Firavun’un dâvetine İcabet ederek onun ülkesine gider ve oraya yerleşir. Firavun ona büyük ikramlarda bu­lunur ve ikta araziler verir. Bu günlerde aynı ülkeye gelen Şuayb peygamber, bü­yük bir cesaret örneği göstererek Firavun’un yaptığı bütün haksızlıkları yüzüne karşı söyler. Huzurda bulunan Eyyüb ise hiç sesini çıkarmaz. Neticede, Fira­vun’un kendisine yaptığı iyilikler dolayısıyla onun halka yaptığı zulmü görmezden gelmesi ve ona karşı susması yüzünden Allah tarafından şiddetli bir hastalıkla cezalandırılır (Bu rivayetler için bkz. Salebi,154-163; Taberî, Tarih, I, 165-167; İbnü’1-Esir, I, 128-130; İbn Asâkir, Tarihu Dımaşk, X, 58-61).

 

[20] Neccâr, 416.

 

[21] Bu konuda bkz. s. 59-60.

 

Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 365-368.

 

[22] Salebi, 164.

 

Prof. Dr. İsmail Yiğit, Peygamberler Tarihi, Kayıhan Yayınları: 368.

 

İlgili Makaleler