Açıköğretim İlahiyat Arapça 3. Dönem DersleriAöf İlahiyat

İsmi Mevsuller – Açıköğretim İlahiyat Arapça Dersleri

İsm-i mevsûl, peşinden gelen cümleyi öncesindeki cümle ya da kelimeye bağlayan lafızdır. Türkçedeki karşılığı ise ilgi zamiridir. Tek başına bir anlam ifade etmeyen ism-i mevsûl, ancak kendisinden sonra bulunan ve sıla cümlesi adı verilen cümleyle birlikte bir mânâ kazanmaktadır. Ayrıca bu sıla cümlesinde ism-i mevsûle uygun olarak gelen ve âid zamiri adı verilen bir zamir bulunmaktadır. Meselâ الأسْتَاذُ الَّذِي أُحِبُّهُ “Sevdiğim hoca” ifadesinde الَّذِي lafzı ism-i mevsûl, أُحِبُّهُ sıla cümlesi ve أُحِبُّ fiiline bitişmiş olan هُ zamiri de âid zamiridir.

Türkçede bu ism-i mevsûl+sıla cümlesi+âid zamiri toplamının karşılığı ise ortaç terimidir. Bazı kaynaklarda sıfat-fiil terimiyle de ifade edilen ortaçlar, fiil kök veya gövdelerinden yapım ekleriyle türetilmiş sıfatlardır: “Tanı” kökünden “tanıdık” denmesi gibi. Bunlar “-en, -ecek, -esi, -dık, -miş, -r, mez” ekleriyle türetilirler. Ortaçlar, ismi nitelemesi yönünden sıfat; özne, nesne ve tümleç alması yönünden de fiil sayılan (fiilimsi) kelimelerdir. Meselâ kitap okuyan çocuk ifadesinde ortaç olan okuyan lafzı, fiil gibi nesne olarak kitap, özne olarak da çocuk kelimesini alırken, diğer taraftan sıfat
olarak da çocuk kelimesini nitelemiştir. Bu örnekte de görüldüğü gibi Türkçede ortaç, Arapçadaki karşılığının aksine tek bir kelimeden oluşur. Ayrıca Türkçede ortaç, nitelediği isimden önce gelirken Arapçada ise ism-i mevsûl ve sılası dâima nitelediği isimden sonra gelir. Bunun yanında Türkçedeki bütün ortaçlar değil de bunların bir kısmı ism-i mevsûl ve sıla cümlesinin karşılığıdır. Bu nedenle ism-i mevsûl ve sıla cümlesi Türkçeye genellikle ortaçlarla tercüme edilir. Ancak ortaçların her zaman ism-i mevsûl ve sıla ile birlikte Arapçaya tercüme edilmesi mümkün değildir. Meselâ yukarıdaki örnek “Sevdiğim bir hoca” şeklinde ifade edilse, bunun Arapça karşılığı ism-i mevsûl ve sıla cümlesiyle değil, nekra bir isim ve peşinden gelen sıfat cümlesiyle ” أُسْتَاذٌ أُحِبُّهُ ” şeklinde olur. Yine “Oturan bir öğrenci” dense bunun Arapça karşılığı da ” “طَالِبٌ جَالِسٌ şeklinde sıfat tamlamasıyla elde edilir.

 

 

 

DİL BİLGİSİ İSM-İ MEVSÛL

 

İsm-i mevsûl, tek başına bir anlamı olmayan, ancak kendisinden sonra gelen cümleyle birlikte bir mânâ ifade eden marife isimdir. İsm-i mevsûl genelde marife bir isimden sonra onun sıfatı olarak gelir. Ancak cümlenin bir ögesi olarak mübteda, haber, fâil, mef’ûl vb. bir konumda da gelebilir

 

. İsm-i mevsûller hâs ve müşterek olmak üzere ikiye ayrılır.

 

1. Hâs İsm-i Mevsûl
Müzekker ve müennesi, tekil ve çoğulu için ayrı ayrı lafzı bulunan ism-imevsûle hâs ism-i mevsûl denir. Bunlara özel ism-i mevsûller de denebilir. Bunlar, cümlenin bir ögesi olarak gelebildikleri gibi, cümledeki marife bir ögenin sıfatı olarak da gelebilirler. Bu durumda ism-i mevsûl, öncesindeki isme, hem müzekkerlik – müenneslik hem de sayı bakımından uyar.

 

 

اَلَّذِي :Bu ism-i mevsûl tekil müzekker isim için kullanılır.

 

.رَأَيْتُ الطَّالِبَ الَّذِي ذَهَبَ إلى الْمَكْتَبَةِ Kütüphaneye giden öğrenciyi gördüm.

 

Aslında burada iki ayrı cümle bulunmaktadır. Birincisi رَأَيْتُ الطَّالِبَ “Öğrenciyi gördüm”, ikincisi ise الطَّالِبُ ذَهَبَ إلى الْمَكْتَبَةِ “Öğrenci kütüphaneye gitti” cümlesidir. İsm-i mevsûl bu cümleleri birbirine bağlamış ve kendisi الطالب kelimesinin sıfatı olmuştur. Mef’ûl olan الطالب kelimesinin harekesi üstün olmasına rağmen, onun sıfatı olan الَّذِي ism-i mevsûlünün harekesinde bir değişiklik olmamıştır. Çünkü mebnîdir. Ref, nasb ya da cer hâlinde harf veya harekesinde herhangi bir değişiklik olmaz. Oysa normalde sıfatların murab olduğunda öncesindeki isme hareke yönünden uyması gerekir.
اَللَّذَانِ :Bu ism-i mevsûl, tesniye (ikil) müzekker isim için kullanılır. Bunların i‘râbı diğer ikil kelimeler gibidir, yani mebnî değil, murabdırlar. Ref hâli اللَّذَانِ şeklinde elifle, nasb ve cer hâli ise اللَّذَيْنِ şeklinde yâ iledir. عَادَ الطَّالِبَانِ اللَّذَانِ ذَهَبَا إِلَى الْكُلِّيَّةِ . Fakülteye giden iki öğrenci döndü. Bu cümlede ism-i mevsûl fâil olan الطَّالِبَانِ kelimesinin sıfatı olarak gelmiştir. Fâil ref konumunda olduğu için, ism-i mevsûl de onun sıfatı olarak اللَّذَانِ şeklinde elif ( ا) ile ref konumunda gelmiştir.

 

رَأَيْتُ الطَّالِبَيْنِ اللَّذَيْنِ ذَهَبَا إِلَى الْكُلِّيَّةِ . Fakülteye giden iki öğrenciyi gördüm. Bu cümlede ise ism-i mevsûl mef’ûl olan الطَّالِبَيْنِ kelimesinin sıfatı olarak gelmiştir. Mef‘ûl nasb konumunda olduğu için, ism-i mevsûl de onun sıfatı olarak اللَّذَيْنِ şeklinde nasb konumunda gelmiştir. سَلَّمْتُ عَلَى الطَّالِبَيْنِ اللَّذَيْنِ ذَهَبَا إِلَى الْكُلِّيَّةِ . Fakülteye giden iki öğrenciye selam verdim. Bu cümlede ise ism-i mevsûl عَلَى harfi cerri ile mecrûr olan الطَّالِبَيْنِ kelimesinin sıfatı olarak gelmiştir. İsm-i mevsûl de onun sıfatı olarak اللَّذَيْنِ şeklinde cer konumunda gelmiştir.

 

اَلَّذِينَ : Bu ism-i mevsûl ise çoğul müzekker isim için kullanılır. الَّذِينَ de mebnîdir Cümlede hangi konumda bulunursa bulunsun harf veya harekesinde herhangi bir değişiklik olmaz.

 

رَأَيْتُ الطُّلاَّبَ الَّذِينَ ذَهَبُوا . Giden öğrencileri gördüm

 

اَلَّتِي :Bu ism-i mevsûl tekil müennes isim için kullanılır ve mebnîdir.

 

رَأَيْتُ الطَّالِبَةَ الَّتِي ذَهَبَتْ . Giden (kız) öğrenciyi gördüm.

 

اَللَّتَانِ :Bu ism-i mevsûl ikil müennes isim için kullanılır. İ‘rab yönünden aynen اللَّذَانِ ism-i mevsûlü gibidir.

 

عَادَتِ الطَّالِبَتَانِ اللَّتَانِ ذَهَبَتَا . Giden iki (kız) öğrenci döndü.

 

رَأَيْتُ الطَّالِبَتَيْنِ اللَّتَيْنِ ذَهَبَتَا . Giden iki (kız) öğrenciyi gördüm.

 

سَلَّمْتُ عَلَى الطَّالِبَتَيْنِ اللَّتَيْنِ ذَهَبَتَا إِلَى الْكُلِّيَّةِ . Fakülteye giden iki (kız) öğrenciye selam verdim.

 

اَللاَّتِي : Bu ism-i mevsûl ise çoğul müennes isim için kullanılır ve mebnîdir.

 

رَأَيْتُ الطَّالِبَاتِ اللاَّتِي ذَهَبْنَ . Giden (kız) öğrencileri gördüm.

 


 

 

Hâs İsm-i Mevsûlün Cümlenin Bir Ögesi Olması:

 

Yukarıda da ifade edildiği gibi hâs ism-i mevsûller mübtedâ, haber, fâil, mef’ûl vb. bir şekilde cümlenin bir ögesi olarak da gelebilirler.

 

Mübteda oluşu:

 

اَلَّذِي نَالَ الجَْائِزَةَ كَرِيمٌ . Ödülü kazanan Kerim’dir. Bu bir isim cümlesidir. İsm-i mevsûl mübtedâ, كَرِيمٌ lafzı da haberidir. نَالَ الجَْائِزَةَ kısmı ise ism-i mevsûlün sıla cümlesidir.

 

Haber Oluşu

 

أُمِّي هِيَ الَّتِي تَرْعَى الْبَيْتَ . Evle ilgilenen annemdir. Burada ise أُمِّي lafzı mübtedâ, ism-i mevsûl ise haberidir. هِيَ ise fasıl zamiri, تَرْعَى الْبَيْتَ kısmı ise sıla cümlesidir.

 

Fâil Oluşu

 

وَصَلَ الَّذِي نَجَحَ فِي اْلاِمْتِحَانِ . Sınavda başarılı olan geldi. Bu cümlede ise ism-i mevsûl وَصَلَ fiilinin fâilidir.

 

Mef’ûl Oluşu

 

رَأَيْتُ الَّذِينَ يَشْتَرِكُونَ فِي الْمُؤْتَمَرِ . Kongreye katılanları gördüm. Burada ise ism-i mevsûl رَأَيْتُ fiilinin mef’ûlüdür.

 


 

 

Cümledeki bir Ögenin Sıfatı Olması

 

Yukarıda da belirtildiği gibi hâs ism-i mevsûller cümlenin ögelerinin sıfatı olarak da gelebilirler. Bu durumda niteledikleri isme sayı ve müzekkerlikmüenneslik bakımından uyarlar.

 

Mübtedanın Sıfatı

 

.الطَّالِبُ الَّذِي نَجَحَ فِي اْلاِمْتِحَانِ حَسَنٌ Sınavda başarılı olan öğrenci Hasan’dır.

 

Haberin Sıfatı

 

.هَذَا هُوَ الطَّالِبُ الَّذِي نَجَحَ فِي اْلاِمْتِحَانِ Bu, sınavda başarılı olan öğrencidir.

 

Fâilin Sıfatı

 

.وَصَلَ الطَّالِبُ الَّذِي نَجَحَ فِي اْلاِمْتِحَانِ Sınavda başarılı olan öğrenci geldi.

 

Mef’ûlün Sıfatı

 

.رَأَيْتُ الطَّالِبَ الَّذِي نَجَحَ فِي اْلاِمْتِحَانِ Sınavda başarılı olan öğrenciyi gördüm. İkil (müsennâ) olanlar hariç bütün ism-i mevsûller mebnîdir. İkil olanlar ise mu‘rabdır. Verilen örneklerde de görüldüğü üzere, diğer ikil lafızlarda olduğu gibi bunların da ref hâli elif’le ( اَللَّذَانِ – اللَّتَانِ ), nasb ve cer hâli ise yâ iledir( اَللَّذَيْنِ اللَّتَيْنِ –) . Ayrıca ikillerle müennes çoğul için kullanılan ism-i mevsûller çift lâm’la yazılırken, diğerleri tek lâm’la yazılır.

 

Yukarıda verilen örnek cümleler ışığında siz de aşağıdaki cümlelerdeki ism-i mevsûllerin ikil ve çoğul hâllerini, gerekli değişiklikleri yaparak yazınız رَأَيْتُ الطِّفْلَ الَّذِي يَقْرَأُ الْقُرْآنَ الْكَرِيمَ . Kur’ân-ı Kerîm okuyan (erkek) çocuğu gördüm رَأَيْتُ الْبِنْتَ الَّتِي تَنْصُرُ صَدِيقَتَهَا . Arkadaşına yardım eden kızı gördüm

 

 


 

2. Müşterek İsm-i Mevsûl

 

Müzekker ve müennesi, tekil ve çoğulu için ayrı ayrı lafzı bulunmayıp hepsi için ortak kullanılan ism-i mevsûle müşterek ism-i mevsûl denir. Bunlara genel ya da ortak ism-i mevsûller de denebilir. Bunların başlıcaları iki tanedir: مَنْ ve مَا . Her ikisi de mebnîdir yani ref‘, nasb ve cer durumlarında şekilleri, yapıları değişmez. Müşterek ism-i mevsûller, hâs olanlardan farklı olarak sadece cümlenin bir ögesi olarak gelebilirler.

 

: مَنْ Bu ism-i mevsûl akıllılar için kullanılır. Mebnî olduğu için ref, nasb ya da cer konumu aynıdır.

 

Ref konumu:
جَاءَ مَنْ حَفِظَ القرآنَ الكريمَ . Kur’ân-ı Kerim’i ezberleyen geldi. Burada ism-i mevsûl جَاءَ fiilinin fâili olarak ref konumunda gelmiştir.

 

Nasb konumu:
رَأَيْتُ مَنْ حَفِظَ القرآنَ الكريمَ . Kur’ân-ı Kerim’i ezberleyeni gördüm. Burada ise ism-i mevsûl رَأَيْتُ fiilinin mef’ûlü olarak nasb konumunda gelmiştir.

 

Cer konumu:
مَرَرْتُ بِمَنْ حَفِظَ القرآنَ الكريمَ . Kur’ân-ı Kerim’i ezberleyene uğradım. Burada ise ism-i mevsûlün başında بِ harfi cerri gelmiştir. Harfi cerler normalde murab bir ismin başına geldiğinde son harekesini esre yapmaktadır. Ancak مَنْ ism-i mevsûlü mebnî olduğu için, harfi cerden dolayı son harekesinde herhangi bir değişiklik meydana gelmemiştir. Aşağıdaki cümlelerde ise ism-i mevsûl ref konumunda tekil-çoğul, müennes-müzekker için ortak olarak kullanılmıştır.

 

نَجَا مَنْ عَبَدَ اللهَ . Allah’a kulluk eden kurtuldu (Erkek).

 

نَجَا مَنْ عَبَدَوا اللهَ . Allah’a kulluk edenler kurtuldu (Erkek).

 

نَجَتْ مَنْ عَبَدَتْ اللهَ . Allah’a kulluk eden kurtuldu (Bayan).

 

نَجَتْ مَنْ عَبَدْنَ اللهَ . Allah’a kulluk edenler kurtuldu (Bayan).

 

Bu ism-i mevsûl ise akılsızlar için kullanılır ve bu da mebnîdir

 

يَقُولُ الرَّجُلُ مَا لاَ يَفْعَلُهُ . Adam yapmadığını söylüyor.

 

حَكَى مَحْمُودٌ مَا شَاهَدَهُ . Mahmut gördüğünü anlattı.

 


 

 

3. Sıla Cümlesi

 

İsm-i mevsûlden sonra gelen cümleye sıla cümlesi denir. Sıla cümlesi ism-i mevsûlün ayrılmaz bir parçasıdır ve dâima ism-i mevsûlden sonra yer alır.Sıla cümlesiz kullanılan ism-i mevsûl herhangi bir mânâ ifade etmemektedir. Meselâ جَاءَ الَّذِي dense bu ifade noksandır, bunu جَاءَ الَّذِي كَتَبَ الدَّرْسَ ”Dersi yazan geldi.” şeklinde tamamladığımızda mânâ da tamam olmaktadır.
Sıla cümlesi de isim cümlesi, fiil cümlesi ve şibhi cümle olarak üç şekilde gelebilir.

 

Fiil Cümlesi
ذَهَبَ الرَّجُلُ الَّذِي رَأَيْتُهُ . Gördüğüm adam gitti.

 

İsim Cümlesi
جَاءَ الْوَلَدُ الَّذِي أَبُوهُ عَالِمٌ . Babası âlim olan çocuk geldi.

 

Şibhi Cümle
عَرَفْتُ الشَّابَّ الَّذِي عِنْدَكَ . Yanındaki genci tanıdım.

 

Yukarıda verilen örnekler ışığında siz de aşağıdaki cümlelerdeki sıla cümlesini ve türünü tespit ediniz.

 

.نَصَرْتُ الْمَرْأَةَ الْعَجُوزَ الَّتِي تَعْمَلُ فِي الْبُسْتَانِ

 

Bahçede çalışan yaşlı kadına yardım ettim.

 

زُرْتُ الصَّدِيقَ الَّذِي فِي الْمُسْتَشْفَى . Hastanedeki arkadaşı ziyaret ettim.

 

أُحِبُّ اْلإِنْسَانَ الَّذِي خُلُقُهُ حَسَنٌ . Güzel ahlâklı insanı severim.

 

Sıla cümleleri ism-i mevsûlleriyle birlikte Türkçe’ye genelde -en, -ecek, -miş, – diği ekleri alarak çevirilir. Bu yönüyle Türkçedeki bazı ortaçlara benzemektedirler.

 

اَلَّذِي رَأَيْتُهُ عَلِيٌّ . Gördüğüm Ali’dir.

 

قَرَأْتُ الْكِتَابَ الَّذِي أَعْطَيْتَنِي . Bana verdiğin kitabı okudum

 

شَكَرْتُ الطِفْلَةَ الَّتِي سَاعَدَتْنِي . Bana yardım eden kız çocuğuna teşekkür ettim.

 

 

 


 

 

4. Âid Zamiri

 

Sıla cümlesinde bulunup onu ism-i mevsûle bağlayan zamire âid zamiri denir. Bu zamir, ism-i mevsûle uygun olarak, gizli ya da açık bir şekilde gelebilir. Fiillerin çekiminde yer alan merfû muttasıl zamirlerle müstetir olanlar da âid zamiri olarak gelmektedir.

 

حَضَرَ اْلأُسْتَاذُ الَّذِي اسمُْهُ عَلِيٌّ . İsmi Ali olan hoca geldi.

 

قَرَأْتُ الْكِتَابَ الَّذِي أَرْسَلْتَهُ . Gönderdiğin kitabı okudum.

 

.وَصَلَ الطَّالِبُ الَّذِي نَصَرَ الْمَرْأَةَ الْعَجُوزَ Yaşlı kadına yardım eden öğrenci geldi.

 

.وَصَلَ الطَّالِبَانِ اللَّذَانِ نَصَرَا الْمَرْأَةَ الْعَجُوزَ Yaşlı kadına yardım eden iki öğrenci geldi.

 

.وَصَلَ الطُّلاَّبُ الَّذِينَ نَصَرُوا الْمَرْأَةَ الْعَجُوزَ Yaşlı kadına yardım eden öğrenciler geldiler.

 

.وَصَلَتِ الطَّالِبَةُ الَّتِي نَصَرَتِ الْمَرْأَةَ الْعَجُوزَ Yaşlı kadına yardım eden (kız) öğrenci geldi.

 

.وَصَلَتِ الطَّالِبَاتُ االلاَّتِي نَصَرْنَ الْمَرْأَةَ الْعَجُوزَ Yaşlı kadına yardım eden (kız) öğrenciler geldi.

 

Yukarıdaki cümlelerden birincisinde âid zamiri, altı çizili olan اسمُْهُ kelimesinde muzâfun ileyh olan ه zamiridir. İsm-i mevsûl, müzekker ve tekil olduğu için zamir de ona uygun olarak gelmiştir.

 

İkinci cümlede أَرْسَلْتَهُ fiilinin mef’ûlü olarak ona bitişmiş olan ه âid zamiridir. Geri kalan cümlelerde ise âid zamiri, üçüncü cümlede, نَصَرَ fiilinin gizli (müstetir) fâili olan هُوَ zamiri, dördüncüde merfû muttasıl zamir olan tensiye (ikil) elifi ( ا), beşincide cemi vâvı ( و), altıncıda gizli هِيَ zamiri ve yedincide de nûn-u nisve (cem-i müennes) ( ن) dir.

 

 

 

 

İlgili Makaleler